‘Yunan mitolojisine
göre insanlar dört kol, dört bacak ve iki yüzü olan bir kafa ile yaratılmıştır.
Güçlerinden korkan Zeus onları ikiye ayırır ve onları hayatları boyunca diğer
yarılarını aramaya mahkum eder. Diğer yarını bulduğunda ”aşk” sizi birlikte tutar,
birbirinizi tamamlarsınız.’
Bu haftaki yazıma da bir alıntı
yaparak başlamak istedim.Toplumun aşka verdiği değer ve aşka verdiği önem ile
başlayabiliriz.Artık 20 yıl öncesine kadar yaygın bir şekilde görücü usulü
evlenme tanımadan evlenme gibi olaylar günümüzde yerini birbirini tanıyarak
evlenmeye bıraktı.Bu gerçekten güzel bir gelişme fakat insanımız herşeyde
olduğu gibi bunuda abarttı ve aşkın sevginin önemini kaybetmesine neden oldu.
Çocukluğumuzda Kerem-Aslı,
Leyla-Mecnun hikayeleri dinleyerek büyüdük.Onlarda aşkın ne kadar kutsal birşey
olduğunu gördük.Fakat dışarıdan verilen etkiler yüzünden aşk artık ağızlarda
sakız olacak bir hal aldı.Günümüz gençleri artık bir haftalığına ‘aşk’ yaşayıp
ayrılabilecek kadar işi ilerlettiler.Ayrıca ahlaki değerlerimizi yavaş yavaş
yoketmemize neden oldu.Kadınları sadece zevk aracı olarak gören bir yığın
oluştu.Bunun sonucunda ise birbirini tanımadan, bir duygusal bağ kurmadan ‘tek
gecelik ilişki’ yaşayan insan sayısı gitgide artmaya başladı.
Burada anlatmak istediğim bir
ahlak bekçiliği değil, herkesin aklı ve özgür iradesi var kimse karışamaz fakat
erkek-kadın ilişkileri bu kadar basit mi? Yunan mitolojisinde en güçlü tanrı
olarak Zeus’un bile korktuğu bir gücü
biz nasıl bu hale getirdik.Aşk nedir, kendimce tanımlamaya çalışayım;
Aşk, her nefes aldığın saniye
diğer yarını düşünmektir, gözlerine her baktığında kalbine yansıyan ışığı
görmektir, onu sadece cuma gecesi değil, tüm cumartesi yanında istemektir, her boşluğa düştüğünde başını yaslayabileceğin
bir omuz demektir, hayatın tüm zorluklarına karşı koyabilecek bir güç demektir.
Şimdi şuanki anlamına gelelim,
sekse giden yol.Pekala bu duruma getirenler kimler, uğruna dağlar delinen bir güç nasıl bu kadar
basit bir hale geldi? Neden gerçek aşkı uydurma televizyon dizilerde görür
olduk.Bu örnekde diğer yazılarımda olduğu gibi kültürel değerlerimizi
kaybedişimizin bir basamağıydı.Ülkemizde batı hayranlığı öyle bir boyuta
ulaştıki artık sadece iyi olan şeyleri değil, onların kültürlerini içimize
işletmeye başlattık. O kadar önemli değerlerimizi kaybetmemize rağmen hala
konuşulan konular’ Neden yılbaşı kutluyoruz, Neden doğum günü kutluyoruz, bizim
kültürümüzde olmayan şeyler’ bu iki örneğin kötü bir yanı olmamasına rağmen tüm
dikkat bu konulara çekiliyor.Ama dilin yozlaşmasından bahseden kim var? Tarihi kişiliklerimize o kadar hakaret
edilirken kim karşı çıkıyor? Kim çocuğuna ünlü fast-food markaları yerine düşük
yerler gibi gösterilmeye çalışılan mahalle lokantalarına gitmesini söylüyor?
Hangimiz aldığımız ürünlerin yerli mal olmasına dikkat ediyor? Ve hangimiz
gerçek aşkını bulacağı günü bekliyor?
Ülkemiz dünyada genç nüfus
potansiyeli konusunda ilk sırada geliyor.Fakat araştırmayan, kendini
geliştirmeyen, hayatı tanıması ve geleceğini yönlendirmesi gereken yaşlarda
sevgili peşinde koşan gençlik ile potansiyelimizi artıya çeviremeyiz.Bu yaşta
yaralanan insanlar evlendikleri zaman
artık bu güce inançlarını kaybettikleri için gerçek güçlerini ortaya
çıkaramıyor.
Artık gerçek aşkı değil, seksi
arıyoruz.Gözlerine bakıp güç alabileceğimiz insanı değil, kariyerine katkı
yapabilecek insanı arıyoruz.Gerçek başarıyı değil, iyi maaşlı bir işi
istiyoruz.Kalpten istediği hayatı değil, emekli maaşı alabilmek için sigortalı
bir hayatı istiyoruz.
Sırt sırta verip tüm dünyaya
meydan okuyacağınız doğru yarınızı bulmanız dileğiyle,
Unutmayın; bizim ve gelecek nesillerin rahat yaşaması için biraz dikkat
yeterli…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.