24 Kasım 2013 Pazar

Ne yiyoruz? Kimi zengin ediyoruz? – 2



     
     Bu hafta  yeni bir makale ile karşınızdayım.Bu yazımda yine yiyecek-içecek sektörüne değinmek istiyorum.Bildiğiniz gibi şuan en büyük akımlardan biri yemeğini yabancı fast-food markalarında yemek.Bu konu hakkındaki ilk yazımda sonra bu konuda ilgili çeşitli mesajlar aldım.Yabancı markalara karşı çıkan bir kitle oluştu, ve kendinin çok modern olduğunu zanneden kitle ise bu duyarlı insanlara fakir diyerek dikkate bile almadılar.Bu durumda kim fakir oluyor, tartışılır fakat alın teriyle kazanılmış paranın yabancıya gitmesi zenginlik olmuş anlaşılan...
        
     Yanından ne zaman geçersem geçeyim bu fast-food markaları arı kovanı gibi işliyor.Ondan daha ucuz ve daha sağlıklı olmasına karşın türk mutfağını sunan lokantalar her gün siftaha oynuyor.Bu küçük yemek alışkanlığı bile insanımıza çok şey kaybettiyor fakat bizim insanımız sadece anlamak istediğini anladığı için sürekli birşeyler yakınmaya mahkum hale gelen bir toplum haline geldik.Fast-food alışkanlığı yanında para harcama hastalığınıda toplumumuza bulaştırdı.Artık herkes kazancının üstündeki lükse düşkün oldu, biriktirmek yerine sürekli harcayan fakat biriktirenlere imrenen bir toplum yapısına büründük.Zaten hayatımızın bir parçası haline gelen kredi kartları bu durumu iyice körüklerken insanımızda ayak uydurunca sürekli harcayan, mutsuz bireyler oluştu.Bir taraftan ayın sonunu nasıl getireceğim diye düşünüp, diğer taraftan “desinler diye”  en kaliteli yerlerde yemek yiyip alışveriş yapmak çok büyük bir tutarsızlıktır.Toplum yapısı olarak orta düzeyli ailelerin oluşturduğu bir çoğunluk var, buna rağmn herkes çok parası varmış gibi yaşamaya ve borç altına girmeye devam ediyor.Bu insanların artık “benim için ne derler?” düşüncesini bırakıp kendini tanıması gerekiyor.Düzenli ve planlı bir yaşam içinde mutluluk zaten kendiliğinden gelecektir.
              
              Unutmayın; bizim ve gelecek nesillerin rahat yaşaması için biraz dikkat yeterli…